Pazar, Şubat 11, 2007

kim olursan ol!

yazmadım yazmadım...istanbul'a çöplüüme gelince başladım ötmeye...öteyim bakayım biraz...ötüle, okuna ve bakıla...

badem...bana diğer anlamıyla özlem...özlediğim can...bilen bilir geçen yaza kadar benle yaşamaktaydı bu hatun kedisi...ama 6 ay gibi bi süredir ikametgahı değişti...annem ve babamla...ulan diorum bazen yıktım mı yoksa kedinin sorumluluğunu annemle babama die...ama deil a dostlar deil...şartlar ve şurtlar falan filan...neyseki sevdiler badem kedisini de anlaşıolar...bademi görmeyeli çok fazla huyu suyu değişmemiş hala kendisini insan sanmakla kalmıyo bi de kendisini prenses sanmakta şimdi...abicim balık seçio bu kedi balık!!...neymiş efendim levrekten başka balık yemezmiş...kçmın kenarı haspam...

ve kendine yeni yatma ve uyuma stilleri geliştirmiş badem...artık eskisinden daha şirin ve afet şekilleri var uyumak için...bazende şunu düşünmedim diil, fotorafını çekerken poz mu veriyo yoksa falan die...çünkü iki fotoraf arasında ki sürede gözlerini açıp yandan yandan dikize başlıodu...insan sanıo bu kendini artık eminim...bu arada süper tereyağı yalayıcısı olmuş...iştahı ve buna bağlı olarak tuvalet performansı süper...allah nazardan saklasın..:)


bu afet ise zarife...namı diğer yamuk kafa...evet kafası yamuk ama kendisinin isteği üzerine öyle açılardan yakaladık ki atraksiyonlarını fotoraflarken hiç de belli olmuyor eğri boynu...kuzenimin kedisi...badem le güzel bir dostluk kurmalarını ümit etmiştim ancak iki yabancı hatun kişinin aynı ortamda bulunduklarında birbirlerinden pis kıllandıklarında yaptıkları gibi tıs(!)laştılar bütün gün...tıssssssssi....tıssssss....hangisinin tüyleri daha çok kabarıo yarışmasıydı dier bi deyişle...ama bademin tüyleri okadar uzunki yer çekiminden ötürü kabaramıo...ama zarife tam bir sokak dilberi..bi sakızı eksik azında...ve tüylerini acaip dikleştirebilio...


günün ilerleyen saatlerinde badem de bunu farkına vardı ve kovalanan olmaktan pek te gocunmadı doğrusu...prensesler ellerini kana bulamazlardı nasıl olsa...afet zarife sadece 3 aylık...bundan mıdır enerjisi bilmiorum ancak o yediği kuru mama bu kadar enerjiyi bi kediye verebiliomu yahu die şaşırdım ve neredeyse bende de işe yararmı acaba die kararsızlıklar içinde kalarak yemeye kalkışacaktım bi avuç...ama inanın kokusu öf yani o kadar olur...ama kedi hayvanına süper kokuya sanırım o da ayrı....

herneyse...badem le zarifenin en son dialog kurma çabaları bademin radiatörün üzerine tek ayak ile pısması ve yerdeki ona tıslayıp duran zarifenin yanına zıplamak üzere olması durumuyla sonuçlandı...odalarını ayırdık!.:)..badem hayvanist bi kedi olduunu bize kanıtlamış oldu hem cinsleriyle ağız dalaşına girsede asla onlarla kanlı mucadeleye girmeyecekti...halbuki yazın bi kaç sokak kedisi kovalamışlığı vardı yazlığın bahçesinde ama...:)



yollar beni çağırdı ben kçmın üstünde tatil tatil yatıp dururken ve bu esnada tv karşısında şaşkınca sabah saatlerinde ork ırkına ait tv programlarının şifrelerini çözmeye çalışırken...
yapılması gereken tekşey arabaya benzin koymaktı ve tabi gidilecek bi yerin olması gerekiyordu...koşullar sağlanmıştı ve yola çıkıldı...kilometreler kilometreleri kovaladı...yağmur yağdı...kar yağdı ve sonra hava açtı...yol da tam manyas gölünün kenarındaydı...güneş tüm çabasıyla sıfır santigrat dereceyi inatla ısıtmaya çabalıyordu..nafileydi çünkü batmak üzereydi güneş...elini ayağını çekmekteydi gözümden, yüzümden, yeryüzünün orasından...basmalıydı gaza...120...130...140...150...


durdum...yağmur bulutları güneşten korktu...güneşin şerrinden...nemliydi toprak...kurutmak değildi derdi güneşin nemli toprağı...derdi bahara hazırlamaktı biricik sevgilileri ağaçları...tomurcuklanacak dalların uçlarını ısıtıp, tomur tomur tomurcuğa kapıyı aralamaktı derdi güneşin...şubattı aylardan, kışın donuydu...erkendi hazırlanmak için tomurcuğa ama ağaçlar güneşe güvenmekten hiç vazgeçeceğe benzemiyorlardı, güneş te yanlış yaptığını hiç düşünmüyordu zaten...yanlış olan birşey vardı...aylardan şubattı, donuydu kışın...yağmur bulutlarının korkusunun yersiz, arsızlığının densiz olması gerekmiyor muydu?...ortada bi yanlışlık vardı..kimin yanlışıydı?!


hedefe vardım...yukarda görüldüğü üzere...:)...şimdi efendim masada yine yeni rakı var...bilen bilir yeni rakı gıcığıyım ya ben...ama bu sefer içtiği yeni rakı...kçmda patlasın abi napiim o vardı onu içtik içmesemiydim...eşek gibide içtim oh yane...bide cola var yukarda oda araya sıkışmış, cibilliyetini sevmem şerefsizin..içmemde...ama mezeler süper, salatalar taze ve harikaydı..muhabbet gani, eğlence de güzeldi...


bilenler dansetti...bilmeyenler seyretti...bende fotoraf çektim...:)...inancım odur ki insanım diyenin mutlaka dans etmeyi bilmesi gerekiyor...kraliyet balolarındaki gibi bir dans deil hayalettiğim bunu söylerken....herhangi bir yörenin yada dünyanın herhangi bir yöresinin halkdansı olabilir elbette...elbette..:)

bu arada gidilen gezilen yerlerde öğretmenevlerinin olması ne güzel bişeymiş...ve bişeydir...önceden rezervasyon yaptırdıktan(bazen gerekmiyo da) sonra ülkenin her yerinde her köşesinde olan evlerde kalabilmek süper...tabi ben jakuzisiz, havuzsuz spor salonu olmayan yıldızıda 4 ten az olmayan mekanlardan başka yerde kalırsam kçma kramp giren diyenler de olabilir...onlarada, onlar içinde kçlarına kramptan başka şeyler sokan mekanlar elbette bulunur...yeterki aranılsın...değilmi sebastian?...efet...

izmir güzeldir...huzurludur...her izmir'e gidişim de sessizlik ve huzur duyarım...bunun en büyük nedeni istanbul gibi bi yerde yıllık yaşantımın 12 de 10 unu geçirdiğimden sanırm...kıyas... istanbul'da yaşayanlar için bunu hissedememek mi kötü yoksa beni binbir kararsızlıklara iten bu hissi yaşamak mı kötüdür bilmem...ama bildiğim şey izmir huzurlu...

son gün apar topar konak meydanındaydım...makinemin pili bitti..pis küfrettim...pis küfüreden bi adamımdır kızmayayım hele...herneyse...bir kent eğerki denize sahipse çok ayrıcalıklıdır die düşünürüm hep...hayatım boyunca denizden uzak değildim...çocukluğum ne kadarda denize uzak bi diyarda geçtiysede her yaz tuzunu yutardım denizin...sonra izmir'de deniz hayatıma yaşadığım kentin bir parçası olarak girdi...ve istanbul sonra...istanbul'da deniz hayatıma yaşadığım kentin ruhu olarak girdi...ve artık vazgeçilmez bir unsur...şehrin sonunun olduğunu bilmektir kentin denizi...ve o sonun kenarında adımlayabileceğini bilmektir kentin denizi...bunu yaşadığım ilk yer izmir...hep yerse istanbul...her hepin hep sonu...:)



tamam...masal bitti...çekiyoruuuuuuuuum...gülümseyiiiiin..........;)

7 Comments:

Blogger skoer said...

Denizli kentlerin güzelliğini onu yaşayanlar, ona alışanlar bilir mirim.

Şubat 12, 2007  
Anonymous Adsız said...

kedicikler çok tatlı hele badem e bayıldım ya.. ne çok şey yapmışsın öle gezmişsin yemiş içmişin :) senin yerinde olmayı isterdim.. :)

Şubat 14, 2007  
Blogger Mathy said...

Bu yorum yazar tarafından silindi.

Şubat 15, 2007  
Blogger Mathy said...

özlemişim yazdıklarını okumayı...
almışız gıcırından fotoğraf makinamızı...oh oh..hayırlı olsun...

Şubat 15, 2007  
Anonymous Adsız said...

sen gönene mi gittin eşşek,
çok artizsin sen var ya, zaman geçtikçe daha da artizsin çok fenasın, bizi nedne götürmedin, rakılara küfreden sen küpüne düşen sen utanmadan belgeleyen gene sen, sen çok artizsin var yaa çok!

Şubat 17, 2007  
Anonymous Adsız said...

benim kedim daha küsel bi kere:P
ağzında sakız falan noluyo

Şubat 21, 2007  
Anonymous Adsız said...

kentsel düşesin palyaçosu seniii
neyse ki şu istanbuldan kurtuldum da kendime geldim zeytin ağaçlarının arasında:)

Şubat 21, 2007  

Yorum Gönder

<< Home

eXTReMe Tracker