Pazar, Şubat 25, 2007

düştüm mü?


teniminaltındadamarlarıınarasındakanımakarışmadan
hemeniçimdekılkökleriminyamacında
şeytantırnaklarınınacısındagözkapaklarımkadarağır
parmaklarımınucundanasırlarındatuzlu
teriminsoğuduğuheryerimde...
dudaklarımın kokusunda....
bakışlarınvar!...
bakışlarının olduğu yerdebenyokum...
kanatlarımkopuközgürsüzüm...
mecburum!bakmalarına!
mahrumuuçmalarımdan!

Salı, Şubat 20, 2007

belki birgün...

***zaman...zaman..var olmayan...ulan derim ne yapıyorum ben burda die de sorarım...hani yabancılaşmak gibi kendi canına, kendi tenine belki...bulamayıp kaybolur insan kendinde...işte böyle zamanlarda kendi kendimi çocukluğuma koşturuyorum hızla...nefes nefese kalana kadar...izliyorum orda kendimi...
dönüyorum...çocukluğumla ilgili derdim tasam olmamış benim yaf...diorum...ipuçlarım orda benim...kendime geliyorum...
sonra....sktr et olm...diorum...düşünme kendi kendine...şşşş...çık....dolaş...ortalıkta dolaşıyorum sonra...birilerini arasam...diorum...aramıyorum...kimseyi çekemiyorum...sonra farkediyorum...alışmışım insanlara...çekmeliyim birilerini...anlatabilme kaygıma boş teneke kutuları bağlıyorum...dolaşıyorum...ne kadar acaip cümleler kursamda, ordan girip burdan çıksamda, bakıp dokunmaktan kaçsamda sana, hiç bi rol kesmeden benken bile duyuyorum o teneke kutuların sesini...hep de duyacım diorum...biliorum...
çocukluk diorum...yahu sktr et dedik diorum...
günlük zorunlu sorumluluklar geliyor aklıma sonra...edecek küfür bulamıorum sonra...
sonra birileriyle konuşuyorum...biraz istiyorum ki kelimlerle haşır neşir olmuş olsun...egosu olmasın...kendi konuşurmuş gibi dinnesin beni...benim onu dinnediim gibi...konuşmanın 2. 3. saatinde ilk yarım saatte söylediklerimden bişeyler hatırlayıp atsın diorum ortaya...karıştırsın ortalığı...olmadığında sıkılıyorum...orayı terk etmek istiyorum...kendimle daha çok eğlendiğimi farkediyorum orda olmaktansa...gidiyorum...ama tersiyse...yani öyleyse...yani konuşulabiliyosa...zamanda ne...işim gücüm yok o vakitten sonra benim, dünyanın en aylak ve lafazan adamıyım...işim gücüm konuşmak etmek yemek içmek...
***izmirden geldim ya...kendime gelemedim daha...ab bi adam geldiinden beri valizini kaldırmazı ortalıktan ya...elime geçen ne varsa ortalığa saçıyorum...kazaklar gömlekler vs...krvatlarda cabası...neyseki sabah kalktığımda evden çıkarken evin anatarlarını bulabiliyodum...hiç böle deildim ben gitmeden...şaftım kaymış...
***madem dedim şaftın kaymış olm...iç ve güzelleş...içtim güzelleştim...ama artık ortalığı toplamam gerek...acil...offffff....istemiyorum...hiç..
***bak ne oldu...bugün on sene önce yurtta kalırken aynı oda da kaldığım arkadaşımla karşılaştım...ilk yurttakalışım dı ve ilk yurt arkadaşlarımdan biriydi...daha doğrusu en net hatırlayabildiğim...malum..unut'uyorum...ve adamı on senedir görmüyodum...adını hatırlayamadım...ama oturduk muhabbetimizi ettik...hatırladık birbirimizi...iyi hatırladıkkikonuştuk..zeki adamdı...muhabbetini severdim...hala öle...sevdim...numarasını aldım...eyyubov...on sene sonra biriyle karşılaşmak ve konuşmak eskisi gibi...ilk kez yaşadığım bi duygu...sanki eskiden çok sevdiğin bi kazağın varlığını unutup, ortalığı temizlerken yıllar sonra dolabın kuytusundan elime gelivermesi ve gülümseyivermek gibi...anlık...



Pazar, Şubat 11, 2007

kim olursan ol!

yazmadım yazmadım...istanbul'a çöplüüme gelince başladım ötmeye...öteyim bakayım biraz...ötüle, okuna ve bakıla...

badem...bana diğer anlamıyla özlem...özlediğim can...bilen bilir geçen yaza kadar benle yaşamaktaydı bu hatun kedisi...ama 6 ay gibi bi süredir ikametgahı değişti...annem ve babamla...ulan diorum bazen yıktım mı yoksa kedinin sorumluluğunu annemle babama die...ama deil a dostlar deil...şartlar ve şurtlar falan filan...neyseki sevdiler badem kedisini de anlaşıolar...bademi görmeyeli çok fazla huyu suyu değişmemiş hala kendisini insan sanmakla kalmıyo bi de kendisini prenses sanmakta şimdi...abicim balık seçio bu kedi balık!!...neymiş efendim levrekten başka balık yemezmiş...kçmın kenarı haspam...

ve kendine yeni yatma ve uyuma stilleri geliştirmiş badem...artık eskisinden daha şirin ve afet şekilleri var uyumak için...bazende şunu düşünmedim diil, fotorafını çekerken poz mu veriyo yoksa falan die...çünkü iki fotoraf arasında ki sürede gözlerini açıp yandan yandan dikize başlıodu...insan sanıo bu kendini artık eminim...bu arada süper tereyağı yalayıcısı olmuş...iştahı ve buna bağlı olarak tuvalet performansı süper...allah nazardan saklasın..:)


bu afet ise zarife...namı diğer yamuk kafa...evet kafası yamuk ama kendisinin isteği üzerine öyle açılardan yakaladık ki atraksiyonlarını fotoraflarken hiç de belli olmuyor eğri boynu...kuzenimin kedisi...badem le güzel bir dostluk kurmalarını ümit etmiştim ancak iki yabancı hatun kişinin aynı ortamda bulunduklarında birbirlerinden pis kıllandıklarında yaptıkları gibi tıs(!)laştılar bütün gün...tıssssssssi....tıssssss....hangisinin tüyleri daha çok kabarıo yarışmasıydı dier bi deyişle...ama bademin tüyleri okadar uzunki yer çekiminden ötürü kabaramıo...ama zarife tam bir sokak dilberi..bi sakızı eksik azında...ve tüylerini acaip dikleştirebilio...


günün ilerleyen saatlerinde badem de bunu farkına vardı ve kovalanan olmaktan pek te gocunmadı doğrusu...prensesler ellerini kana bulamazlardı nasıl olsa...afet zarife sadece 3 aylık...bundan mıdır enerjisi bilmiorum ancak o yediği kuru mama bu kadar enerjiyi bi kediye verebiliomu yahu die şaşırdım ve neredeyse bende de işe yararmı acaba die kararsızlıklar içinde kalarak yemeye kalkışacaktım bi avuç...ama inanın kokusu öf yani o kadar olur...ama kedi hayvanına süper kokuya sanırım o da ayrı....

herneyse...badem le zarifenin en son dialog kurma çabaları bademin radiatörün üzerine tek ayak ile pısması ve yerdeki ona tıslayıp duran zarifenin yanına zıplamak üzere olması durumuyla sonuçlandı...odalarını ayırdık!.:)..badem hayvanist bi kedi olduunu bize kanıtlamış oldu hem cinsleriyle ağız dalaşına girsede asla onlarla kanlı mucadeleye girmeyecekti...halbuki yazın bi kaç sokak kedisi kovalamışlığı vardı yazlığın bahçesinde ama...:)



yollar beni çağırdı ben kçmın üstünde tatil tatil yatıp dururken ve bu esnada tv karşısında şaşkınca sabah saatlerinde ork ırkına ait tv programlarının şifrelerini çözmeye çalışırken...
yapılması gereken tekşey arabaya benzin koymaktı ve tabi gidilecek bi yerin olması gerekiyordu...koşullar sağlanmıştı ve yola çıkıldı...kilometreler kilometreleri kovaladı...yağmur yağdı...kar yağdı ve sonra hava açtı...yol da tam manyas gölünün kenarındaydı...güneş tüm çabasıyla sıfır santigrat dereceyi inatla ısıtmaya çabalıyordu..nafileydi çünkü batmak üzereydi güneş...elini ayağını çekmekteydi gözümden, yüzümden, yeryüzünün orasından...basmalıydı gaza...120...130...140...150...


durdum...yağmur bulutları güneşten korktu...güneşin şerrinden...nemliydi toprak...kurutmak değildi derdi güneşin nemli toprağı...derdi bahara hazırlamaktı biricik sevgilileri ağaçları...tomurcuklanacak dalların uçlarını ısıtıp, tomur tomur tomurcuğa kapıyı aralamaktı derdi güneşin...şubattı aylardan, kışın donuydu...erkendi hazırlanmak için tomurcuğa ama ağaçlar güneşe güvenmekten hiç vazgeçeceğe benzemiyorlardı, güneş te yanlış yaptığını hiç düşünmüyordu zaten...yanlış olan birşey vardı...aylardan şubattı, donuydu kışın...yağmur bulutlarının korkusunun yersiz, arsızlığının densiz olması gerekmiyor muydu?...ortada bi yanlışlık vardı..kimin yanlışıydı?!


hedefe vardım...yukarda görüldüğü üzere...:)...şimdi efendim masada yine yeni rakı var...bilen bilir yeni rakı gıcığıyım ya ben...ama bu sefer içtiği yeni rakı...kçmda patlasın abi napiim o vardı onu içtik içmesemiydim...eşek gibide içtim oh yane...bide cola var yukarda oda araya sıkışmış, cibilliyetini sevmem şerefsizin..içmemde...ama mezeler süper, salatalar taze ve harikaydı..muhabbet gani, eğlence de güzeldi...


bilenler dansetti...bilmeyenler seyretti...bende fotoraf çektim...:)...inancım odur ki insanım diyenin mutlaka dans etmeyi bilmesi gerekiyor...kraliyet balolarındaki gibi bir dans deil hayalettiğim bunu söylerken....herhangi bir yörenin yada dünyanın herhangi bir yöresinin halkdansı olabilir elbette...elbette..:)

bu arada gidilen gezilen yerlerde öğretmenevlerinin olması ne güzel bişeymiş...ve bişeydir...önceden rezervasyon yaptırdıktan(bazen gerekmiyo da) sonra ülkenin her yerinde her köşesinde olan evlerde kalabilmek süper...tabi ben jakuzisiz, havuzsuz spor salonu olmayan yıldızıda 4 ten az olmayan mekanlardan başka yerde kalırsam kçma kramp giren diyenler de olabilir...onlarada, onlar içinde kçlarına kramptan başka şeyler sokan mekanlar elbette bulunur...yeterki aranılsın...değilmi sebastian?...efet...

izmir güzeldir...huzurludur...her izmir'e gidişim de sessizlik ve huzur duyarım...bunun en büyük nedeni istanbul gibi bi yerde yıllık yaşantımın 12 de 10 unu geçirdiğimden sanırm...kıyas... istanbul'da yaşayanlar için bunu hissedememek mi kötü yoksa beni binbir kararsızlıklara iten bu hissi yaşamak mı kötüdür bilmem...ama bildiğim şey izmir huzurlu...

son gün apar topar konak meydanındaydım...makinemin pili bitti..pis küfrettim...pis küfüreden bi adamımdır kızmayayım hele...herneyse...bir kent eğerki denize sahipse çok ayrıcalıklıdır die düşünürüm hep...hayatım boyunca denizden uzak değildim...çocukluğum ne kadarda denize uzak bi diyarda geçtiysede her yaz tuzunu yutardım denizin...sonra izmir'de deniz hayatıma yaşadığım kentin bir parçası olarak girdi...ve istanbul sonra...istanbul'da deniz hayatıma yaşadığım kentin ruhu olarak girdi...ve artık vazgeçilmez bir unsur...şehrin sonunun olduğunu bilmektir kentin denizi...ve o sonun kenarında adımlayabileceğini bilmektir kentin denizi...bunu yaşadığım ilk yer izmir...hep yerse istanbul...her hepin hep sonu...:)



tamam...masal bitti...çekiyoruuuuuuuuum...gülümseyiiiiin..........;)

eXTReMe Tracker